RUSYA'NIN ESKİ VE YENİ DİKTATÖRLERİ:
1917'DE LENİN VE 2000'DE PUTIN |
Stephen Jay Gould, ABD'de "evrim teorisi" dendiğinde Darwin'den sonra akla gelen ilk isimlerdendir. Harvard Üniversitesi'nde yıllardır zooloji ve paleontoloji profesörü olan Gould, evrim teorisi lehine yazdığı çok sayıda kitap ve medyada bu konuda sık sık boy göstermesiyle tanınır. Evrim konusunda bir tartışma olduğunda, Time, Newsweek gibi dünyaca ünlü dergiler Gould'dan görüş alırlar. Doğa Tarihi Müzeleri'ndeki kitapçıların vitrinlerinde Gould'un kitapları en ön plandadır. Gould, Darwin'in açıklarını kapatmaya, evrim teorisinin fosiller karşısındaki yenilgisini bir şekilde kurtarmaya çalışmaktadır. (Ama elbette başaramamaktadır, bu yüzden evrim teorisini eleştiren ünlü isimlerden biri olan Berkeley Üniversitesi profesörü Philip Johnson, Gould'u "Darwinizm'in Gorbaçov'u" olarak tanımlar. Hatta Gould bu başarısızlığını kendisi de defalarca itiraf etmiştir.
Stephen Jay Gould'un Darwinizm kadar bağlı olduğu bir ikinci ideoloji daha vardır: Marxizm.
Gould, bunu her zaman açıklıkla ifade etmiştir. Ona göre, Darwinizm ve Marxizm bir madalyonun iki ayrılmaz yüzüdür. Darwin "doğanın diyalektiğini", Marx ise "tarihin diyalektiğini" açıklamıştır. Gould'un Darwinizm'e olan bağlılığı, aslında diyalektik materyalizme olan bağlılığının bir sonucudur. Darwin için, "Darwin doğayı yorumlarken çok tutarlı bir materyalist felsefeyi uyguladı" demekte ve onu bu nedenle ısrarla savunmaktadır.117
ABD'nin en önde gelen Darwinist bilim adamı olan Stephen Jay Gould koyu bir Marxistir ve SSCB'nin yıkılmasıyla Marxizm'in daha da güçlendiğini savunmaktadır. |
İşte dünyanın en ünlü Marxist-Darwinistlerinden biri olan Gould, 1992 yılında Rusya'ya bir gezide bulundu. Bu geziden bir kaç yıl önce Doğu Bloku parçalanmış, bir yıl önce de Sovyetler Birliği çökmüş, Komünist Parti tarih olmuştu. Tüm dünya "komünizmin mutlak şekilde yıkıldığını" konuşuyordu. Ama Gould, olayı daha farklı yorumladı. Gezi dönüşünde gazetecilere bir demeç verdi ve "Marxizm'in bir uygulaması yıkıldı, ama Marxizm tarihin bilimsel yorumu olarak geçerliliğini koruyor" dedi.
Yani Gould'a göre Marxizm hala yaşıyordu.
KOMÜNİZM YAŞIYOR
Stephen Jay Gould'un Darwinizm'e olan bağlılığı, istisnai bir vaka değildir. 20. yüzyıl boyunca evrim teorisini savunan önde gelen bilim adamları arasında çok sayıda Marxist vardır. Alexander Oparin, J. B. S. Haldane gibi yüzyılın ilk yarısında evrim teorisi adına en önemli çalışmaları yapan kişiler koyu birer Marxist'tir. Halen John Maynard Smith, Richard Lewontin gibi Batılı evrimci bilim adamları da Marxizm'in ısrarlı birer savunucusudur.
Bu kişilere göre, Darwinizm ve Marxizm eş anlamlıdır. Her iki teori de ortak bir felsefi temele dayalıdır: Diyalektik materyalizm. Marx bunu tarihe, Darwin de doğaya uyarlamıştır. Dünyanın "komünizm yıkıldı" diye yorumladığı olgu, yani Soyvetler Birliği'nin ve Doğu Bloku'nun çöküşü ise, bu kişilere göre, sadece "Marxizm'in yanlış bir yorumunun çökmesinden" ibarettir. Diyalektik materyalizm var olduğu sürece, Marxist siyaset anlayışı devam edecektir.
Darwinizm yaşadığı sürece, diyalektik materyalizm ve dolayısıyla komünizm de yaşayacaktır. ABD'deki Marxist-Darwinist bilimadamları, bu gerçeğin bir ifadesidir. Solda Peter Singer'in "Darwinist Sol" adlı kitabı. |
Bu düşünce, dünyada halen Marxizm'e inanan çok sayıda örgüt veya aydın tarafından da savunulmaktadır. Bu güncel komünistler, daha henüz Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku var iken, bu ülkelerdeki komünist rejimler ile Marxist ideolojiyi birbirinden ayırmışlardı. Mevcut komünist rejimlere "reel sosyalizm", yani yaşanan sosyalizm diyorlar, buna karşılık sosyalist ideolojinin bu rejimlere bağlı olmadığını, bu rejimler yıkılsa da ayakta kalacağını ileri sürüyorlardı.
Bugün ise bu iddiayı daha etkili bir biçimde dile getirmektedirler. İddiaları şudur: Marx'a göre bir toplum belirli evrelerden geçmelidir. Önce kapitalizmi yaşamalı, ardından sosyalizme ve sonra da komünizme ilerlemelidir. Oysa Rusya'da ve diğer 20. yüzyıl komünist rejimlerinde tarım toplumundan sosyalizme doğru ani bir geçiş olmuştur. Aradaki kapitalist aşama atlanmıştır. Dolayısıyla Marxistler'e göre bu rejimlerin başarısızlığı doğaldır. Şu an bu ülkelerin kapitalizmi benimsemesiyle birlikte, Marx'ın sözünü ettiği "kapitalist aşama" yaşanacak ve ardından sosyalizm daha kalıcı ve güçlü olarak gelecektir.
Bu yorum, günümüzde hala Marxizm'e inanan pek çok kimsenin benimsediği yorumdur. Bunların arasında ise, ABD'nin Stephen Jay Gould gibi önde gelen bilim adamlarından Avrupalı komünist partilere, Marxist aydın ve gazetecilerden, bölücü komünist terör örgütlerine kadar çok geniş bir kadro yer almaktadır.
Dolayısıyla, Sovyetler Birliği'nin ve Doğu Bloku'nun çöküşü üzerine, komünizmin bir tarih olduğunu ve artık dünya için bir tehlike olmadığını düşünmek son derece yanlıştır. Komünizm, diyalektik materyalizmin siyaset teorisidir. Diyalektik materyalizm yaşadıkça komünizm de yaşayacaktır. Eğer bir felsefe toplumda güçlü olarak yaşarsa, onun siyasi yönden etkili olması sadece "uygun bir ortam bulma meselesi" olur. Eğer diyaletik materyalizm güçlü ve yaygın bir felsefe olarak yaşarsa, onun siyasi boyutu olan komünizm de uygun ortam bulduğunda etkili bir güç haline gelebilir.
Bugün dünyanın genelinde liberal ekonomiye ve demokrasiye yönelik güçlü bir güven vardır. Ancak liberal ekonomik düzende meydana gelebilecek uluslararası bir kriz, insanların psikoloji ve eğilimlerini bir anda değiştirebilir. Nitekim bunun örnekleri geçmişte yaşanmıştır. 1929'da yaşanan Büyük Buhran sonucunda tüm dünyada büyük bir ekonomik kriz meydana gelmiş, bu da Avrupa'daki komünist ve faşist partilerin popülaritesini bir anda artırmıştır. Büyük Buhran'ın "kapitalist sistemin çöküşü" olarak yorumlayan komünistler, kitleleri çok daha kolay etkileme imkanı elde etmişlerdir.
Kaldı ki şu anda bile özellikle Avrupa ülkelerinde komünistlerin kayda değer bir gücü vardır. Fransa ve İtalya'daki Komünist Partiler halen güçlüdür, hemen her seçimde oldukça yüksek oy oranları elde etmektedirler. Eski Doğu Bloku ülkelerinin hemen hepsinde eski komünist kadrolar tarafından yönetilen sosyalist partiler vardır ve bunlar da yine son derece yüksek oy oranlarına sahiptir. Sözünü ettiğimiz türde bir uluslararası ekonomik kriz, bu ülkeleri kolaylıkla söz konusu sosyalist partilerin ve ardından da komünist bir rejimin kucağına itebilir.
RUSYA: BİR İLERİ İKİ GERİ! Rusya'nın durumu, daha da dikkat çekicidir. Bu ülke, Sovyetler Birliği 1991 yılında yıkıldıktan sonra demokrasiye değil, gerçekte faşizme geçmiştir. İktidarı sırasında Duma'yı (Rus parlamentosunu) topa tutan Yeltsin ve onun ardından iktidar koltuğuna oturan Putin, tam anlamıyla faşist bir karakter ve yönetim tarzına sahiptir.
Siyasi yelpazenin iki zıt ucu gibi gözüken faşizm ile komünizm arasında ise aslında çok ince bir çizgi vardır. Her iki ideoloji de benzer bir toplum ve ahlak yapısına ve lider modeline sahiptir. Nitekim her iki ideoloji de siyaset biliminde "totaliter ideolojiler" olarak aynı sınıfa dahil edilir. Devletin, toplumu baskıyla, korkuyla ve propagandayla yönettiği, muhalifleri en acımasız yöntemlerle ortadan kaldırdığı bir modeldir totaliterizm.
1991'den sonra Rusya'nın siyasi rejimi ve siyaset kültürü pek fazla değişmemiştir. Komünizmden devlet-mafya işbirliğine dayanan bir tür faşizme geçilmiştir ki, belirttiğimiz gibi bu temelde bir değişiklik sayılmaz. Asıl değişim, ekonomide ve sosyal yapıda olmuştur. Pek çok hızlı zengin türemiş, halkın büyük bölümünün yaşam standardı düşmüş, zenginler ile fakirler arasında giderek büyüyen bir uçurum oluşmuştur. 19. yüzyıl İngilteresi'nde yaşanana benzer bir "vahşi kapitalizm" yapısı Rusya'ya hakim olmuştur. Devletin merkezi otoritesinin zayıflamasıyla birlikte ortaya çıkan mafya örgütleri ise, bir tür "feodal yapı" oluşturmaktadırlar.
İlginç olan her iki yapının da Marxizm'e göre devrim öncesi şartları meydana getirmesidir. Yani Rusya'nın mevcut yapısı, Marxist açıdan, "komünizm öncesi" bir yapıdır. Rusya'da hala yüksek bir oy oranına sahip olan, dahası devlet mekanizmasında etkili olan komünistler, mevcut durumu bu şekilde değerlendirmektedirler. Liberal ekonomiye ve demokrasiye olan güveni sarsabilecek muhtemel bir uluslarası kriz, komünistlerin bu teorisini pratiğe çevirebilir ve Rusya kolaylıkla yeniden komünist bir rejime geçebilir.
Aslında bu noktada komünizmin sinsi taktiklerinden biri karşımıza çıkmaktadır. Komünistler, kendilerince, tarihi sıralamalarının (kapitalizmden komünizme geçiş) bozulmasından kaynaklanan bir düzenleme yapmaktadırlar. Bu nedenle Rus halkını, mafyanın eline vermişler ve klasik bir kapitalizmin yaşanmasına ortam hazırlamışlardır. Kurdukları bu sistemle halkı yoğun olarak ezdirmekte ve onlara "başka çözüm yok, tek çözüm komünizm" dedirtmeye çalışmaktadırlar.
Öte yandan komünizm gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir. Mevcut kadroların tümü, eski komünistlerden oluşmaktadır. Ve Marx'ın diyalektik materyalizmi ile eğitilmiş bu kişiler, komünizm hayallerinden vazgeçmiş değillerdir. Aksine komünizmin kapitalist safhadan geçmesi gerektiğine inananlar, "komünist" olmanın bir gereğini yerine getirmek için kapitalizmin yaşanmasına seyirci kalmaktadırlar. Gerçek komünist oldukları için, şu an kapitalizmi uygulamakta ve savunmaktadırlar.
Diyalektik materyalist ilkeleri benimsemiş bu insanlar açısından, nihai hedefe ulaşmak için, bir gün komünist, bir gün faşist görünmek son derece kolaydır. Nitekim aslında faşizmde de komünizmde de amaç aynıdır: İnsanlara zulmetmek... Bu iki ideoloji arasında çok ince bir çizgi vardır. Sadece komünizm, zulmünü "hümanist" sloganlar altında, gizliden gizliye devam ettirmektedir. Yaptığı zulme ve uyguladığı vahşete, gerekçe oluşturmaya çalışmaktadır.
Tüm bu gizli perdelerin ardında, şu an komünizm Rusya'da iktidardadır; Rus devleti klasik komünist yapıdadır. Türki Cumhuriyetleri askeri kontrol altında tutan Rusya değişmemiştir; SSCB fiilen halen durmaktadır. Koyu komünist kadro, halkı, kapitalist bir yaşam içinde iyice ezdirmekte; üstelik bir yandan da dinsizlik ve ahlaksızlık telkinlerini yoğun olarak sürdürmektedir. Bu telkinlerin ve taktiklerin sonucunda ahlaki değerlerinden iyice uzaklaşan, Allah'ın varlığını unutan bir toplumun komünizmi kabul etmemesi için bir sebep kalmayacağını hesaplamaktadırlar.
DİYALEKTİK MATERYALİZMİN SİNSİ TAKTİĞİ: BİR ADIM İLERİ İKİ ADIM GERİ Günümüzde Darwinizm'den güç alan komünizmin artık bir tehlike olmadığını, yıllar önce çöktüğünü zannedenler büyük bir yanılgı içindedirler. Çünkü komünizm yıkılmamış, diyalektik materyalizmin en önemli ilkesine uygun olarak iki adım geri atmıştır.
Lenin'in üzerine kitap yazdığı bu "Bir Adım ileri, İki Adım Geri" ilkesine göre komünistler hedeflerine ulaşmak için gerektiğinde birkaç adım geri atarak sanki hedeflerinden uzaklaşmış gibi görünürler. Komünist Çin'deki okul çocuklarına da, bu nedenle üç adım ileri, iki adım geri esasına dayanan "diyalektik yürüme yolu" öğretilir.
Buna en somut örneklerden biri komünistlerin aile kurumu hakkındaki düşünceleridir. Diyalektik materyalizmin kurucusu Karl Marx'a göre komünizme varmak için öncelikle evlilik kurumu kaldırılacaktır. Komünist Manifesto'da Marx, "proleterler arasında aile kurumunun hemen hiç görülmediği ve fuhuşun çok yaygın olduğunu" söyler, ve bundan şu sonuca varır: "... burjuva ailesinin ortadan kalkması gerekmektedir."
Komünistler bu hedeflerine ulaşmak için, diyalektik materyalizmin ilkelerine uyarlar. Aile kurumunu kaldırmak için güçlü bir devlete ihtiyaçları vardır. Ancak güçlü bir devlet için önce aile kurumunun güçlü olması gerekir. Bu nedenle önce geri adım atarak, aileyi güçlendirirler. Bu sayede komünist devlet güçlenir ve bir aşama sonra aile kurumunu tamamen ortadan kaldırır.118
Bu örnekten anlaşıldığı gibi, komünistlerin "komünizm yıkıldı", "Rusya'da aile bağları daha da güçlendi" gibi sloganları insanları aldatmamalıdır. Bu, diyalektik materyalizmin çok bilinen bir taktiğidir. Komünizm, bir bukalemun gibi renk değiştirmiş, uygun zeminin hazırlanmasını beklemektedir. Bu nedenle komünizmin ana felsefesi olan diyalektik materyalizm ve onun sözde bilimsel dayanağı olan Darwinizm ile fikri alanda ciddi bir mücadele şarttır. Aksi takdirde, komünistler ileri atacakları kanlı ve zalim adımlar için pusuda beklemektedirler. |
Ellerinde hala Stalin veya Lenin posterleriyle yürüyüşler yapan Rus komünistleri, azımsanmayacak ve küçümsenmeyecek bir güce sahiptirler. SSCB'nin 1991'deki çöküşünü, Lenin'in 1904 yılında yazdığı Bir Adım İleri, İki Adım Geri Adlı kitabında belirttiği gibi, nihai hedefe giden yol üzerinde geçici bir geri çekilme olarak görmektedirler. Lenin, söz konusu kitabında şöyle yazmıştır: Bir adım ileri, iki adım geri... Bireylerin yaşamında, ulusların tarihinde ve partilerin gelişmesinde böyle şeyler olur. Ama devrimci sosyal-demokrasi ilkelerinin, proleterya örgütünün ve parti disiplininin eninde-sonunda tam zafer kazanacağından kuşku duymak, alçaklığın en canicesi olur.119
MAO YAŞIYOR!
Buraya kadar ele aldığımız Doğu Avrupa ve Rusya örnekleri, komünizmin 1990'larda yıkılmış, ama yeniden hayata geçmesi muhtemel olan örnekleridir. Ancak komünizmin bir diğer versiyonu vardır ki, zaten hiç yıkılmamıştır ve kapitalist bir görüntü altında her geçen gün güçlenmeye devam etmektedir. Bu versiyon, aynı zamanda komünizmin en kötü, en barbar versiyonudur: Maoizm.
Sovyet Rusya 1991'de yıkılmış, ardından Lenin ve Stalin'in her yeri süsleyen heykelleri sökülmüş, Rusya komünizmi resmen terk etmiştir. Oysa Çin'de asla böyle bir şey olmamıştır. Mao'nun 1976'daki ölümünden bu yana Çin hala Komünist Parti tarafından yönetilmeye devam etmektedir. Çin, kapitalist ekonominin kurallarını benimsemiş, bu yolla büyük bir ekonomik gelişim elde etmiştir, ama siyasi sistem hala komünisttir. Daha da önemlisi, siyasi ve toplumsal kültür hala komünisttir. Ve Mao, onmilyonlarca Çinli'nin eli kanlı katili, garip bir şekilde hala Çinliler tarafından adeta kutsal bir kişi gibi görülmektedir.
10 Ocak 1994 tarihli Time dergisi "Mao Lives!" (Mao Yaşıyor) başlıklı haberinde, Çin'de Mao'ya yönelik kitle eğilimini "Mao mania" (Mao çılgınlığı) olarak tanımlamış ve şöyle yazmıştır: Sıradan Çinliler için Mao hala bir sfenks, yüz ayrı yüze sahip bir idol. Aynı Kutsal kitap gibi, her yerde sözlerinden alıntılar yapılıyor... Kolleksiyoncular Mao'nun konuşmalarını içeren kasetleri topluyorlar, Mao resmini içeren armalar, rozetler, kitaplar, çakmak ve hatta yo-yolar yok satıyor. Mao'nun doğum günü anısına 5000 adet üretilen altın-elmas saatler 1500 dolara satılıyor-ortalama bir aylık maaşın 30 katı... Hunan eyaletinin güney-orta bölgesinde yer alan, Büyük Serdümen'in (Mao'nun) doğum yeri olan Şaoşan kenti, sadece 1992 yılında bir milyon hacıya (Mao ziyaretçisine) ev sahipliği yaptı. Kent geçtiğimiz günlerde de favori evladının 10 metre yüksekliğindeki dev bir heykelini hizmete açtı.120
Amerikan The New Republic dergisinde 1997 yılında "Mao More Than Ever" (Mao, Her Zamankinden Daha Fazla) başlıklı uzun bir makalede, Çin'deki "Mao putu" şöyle anlatılmaktadır:
Mao Lives!, (Mao Yaşıyor!), 10 Ocak 1994 tarihli Time dergisi Çin'deki siyasi kültürü böyle özetliyordu. |
Mao Tse-Tung, hala Çin politik kültüründeki merkezi, hakim figür olmaya devam ediyor: Hala bir tür imparator, hala kendisine derin bir saygı gösteriliyor ve hala son derece popüler. Bunun kanıtı Çin'in her yerinde. 1994 yılında yapılan bir halk oylamasında, Çinlilerin yüzde 40'ı Mao'yu ideal liderleri olarak gördüklerini açıkladılar, buna karşı Deng Xiaoping'e (o dönemki Çin lideri) çıkan oy oranı ancak yüzde 10'du. Çin Sosyal Bilimler Akademisi eski üyelerinden Yan Jiagi, Asianews dergisine yaptığı açıklama "günümüzdeki Çin gençleri Mao'nun hatalarını bilmiyorlar veya ciddiye almıyorlar" diyor, "onun büyük bir lider olduğunu düşünüyorlar ve sadece Deng'in hatalarını biliyorlar".
Kırsal alanlarda, Fujian ve Guangdong eyaletlerinde, Mao'nun anısına yeni ve büyük tapınaklar inşa edildi, bir yeni tapınak da Kuzey Shaanxi bölgesinde inşa ediliyor. Bu tapınaklara sıkça gelen parti görevlileri ve köylüler, Mao'nun hastalıkları iyileştirmekten iyi bir hasadı garantilemeye kadar herşeyi yapabileceğine inanıyorlar. 1993'te Sichuan'daki bir fabrikada çalışan bir grup işçi, Mao'nun yüzüncü doğum yılı şerefine topluca intihar ettiler.... Pekin ve Şanghay'daki taksi şoförleri dikiz aynalarına Mao'nun resimlerini yapıştırıyorlar. Sanatçılar Mao'nun yüzünü resimlerinde sık sık kullanıyorlar ve Mao'nun dev bir portresi hala Tiananmen Meydanı'na hakim durumda. Ve, en önemlisi, partide ve üniversitelerde yeni moda politik felsefe demokrasi değil; yeni Maoizm.
Mao (Çin'e) bir geri dönüş yapmış değil. Zaten buradan hiç ayrılmamıştı. Almanya ve Rusya'nın aksine, Çin hiçbir zaman geçmişiyle hesaplaşmadı, hiçbir zaman "Maoculuktan vazgeçme" çabasına girmedi. Komünist Parti, 1950'lerdeki Büyük Atılım'ın (ki o zaman Mao yapımı bir kıtlık onmilyonlarca Çinli'yi öldürmüştü) veya Kültür Devrimi'nin (ki o sıralarda devlet teşvikiyle patlayan barbarlık, okul çocuklarını yamyamlığa teşvik etme noktasına kadar düşmüştü) vahşetlerinin sorgulanmasına asla izin vermiyor. Bu konular hakkındaki gerçekleri konuşma girişimleri bastırılıyor. Örneğin, 1993 yılında Şanghay Üniversitesi Dergisi Mao'nun kıtlığında 40 milyon kişinin öldüğünü yazdığında, dergi acilen toplatıldı...
Çin'in politikası... milliyetçilikle komünizmi birleştiren bir felsefeye dayanıyor ve bu da bu felsefenin kurucusu olan Mao'nun efsanesine dayanıyor...121
Peki Mao'nun ardından Çin'de yaşanan kapitalistleşme ne anlama geliyor? Bu, Çin'in Maoculuktan uzaklaşması mı, yoksa Maoculuğun ekonomik yönden güçlenmesi mi? Aynı makalede bu konuda şu bilgiler veriliyor: Kültür Devrimi'nin sonuçlanmasından sonra bile Mao kültü yaşamaya devam etti. Komünist Parti kendisini entelektüel olarak Maoizm'le doldurmayı sürdürdü. İki ana grup ortaya çıktı: Maoist radikaller (fanshipai) ve nostaljikler (huanyuanpai). Bu ikinci grup 1950'lerde altın dönemi özlüyorlardı. Parti'yi yöneten Maocular Mao'ya inançlarını koruyorlar, ama Kültür Devrimi'nin barbarlığı insanların hafızalarında taze olduğu için, bunu çok açık ifade etmiyorlardı. Maoizm'in komünist-milliyetçi felsefesinin tam olarak çiçek açması için, Çin'e yönelik bir tehdit oluştuğu izleniminin doğması gerekiyordu, insanları Çin'in büyüklüğünün zaafa uğramaya ve Batı komplolarının etkili olmaya başladığına inandıracak bir olay ... Bu olay, 4 Haziran 1989'daki Tiananmen Meydanı'ndaki protestocu öğrencilerin üzerine Çin tanklarının yürümesiyle gerçekleşti. Tiananmen'in hemen ardından, kaosa düşürülen Çin fikri partiye "sınıf çatışması" kavramını uyandırma imkanı verdi... Devlet Başkanı Jiang Zemin, Çin'in ekonomik reformlara devam edeceğini, ama hiç kimsenin demokratikleşme rüyası görmemesi gerektiğini açıkladı. Jiang'ın emriyle, parti kırsal kesimlerde "düşünce reformu" başlattı ve Maoist tipte eğitim kampanyaları düzenledi...
Bugün Çin'de Maoizm'i yeniden tam olarak uygulama girişimlerinin gücü, Komünist Parti içinde genç entelektüellerden geliyor. Halkın Günlüğü veya Gerçeği Aramak gibi büyük gazeteleri Marxist radikaller yönetiyor... Bunlar 1995 ve 1996'da sınıf çatışmasına ve Maoizm'e tam olarak dönmeyi savunan "10 bin kelimelik dokümanlar" yayınladılar.122
Görüldüğü gibi Maoculuk Çin'e hala hakimdir ve bu hakimiyet, sadece Mao döneminden miras kalmış yaşlı komünist parti yöneticileri için değil, Marxizm'e körü körüne bağlanmış genç kuşaklar için de geçerlidir. Köylüler ve eğitimsiz kitleler Mao'yu çok üstün bir varlık olarak görmekte, entelektüellerin büyük bölümü de Marxizm-Leninizm-Maoizm ideolojisini bilinçli olarak savunmakta ve yaymaktadırlar. Çin'in kapitalizmi, sadece Maoizm'in gizlenmesine ve güçlenmesine yaramaktadır.
1.2 milyar nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin, ekonomisini giderek güçlendirmekte ve bir yandan da silahlanmaya önem vermektedir. Öyle ki Çin'in 21. yüzyılda ABD'ye rakip bir süper güç olacağı hesaplanmaktadır. Bu derecede bir güce sahip olan Çin'in hala Maocu olması, Çinlilerin bir "Mao çılgınlığı" ile yaşaması, komünizmin ölmediğini, sadece gizlendiğini bize bir kez daha göstermektedir.
Dahası gizlenen bu komünizm, komünizmin özellikle Maocu versiyonu, yani en kötü, en barbar, en vahşi versiyonudur.
ULUSLARARSASI MAOCU HAREKET Mao sadece Çin'de değil, uluslarası alanda da hala yaşamaktadır. Sovyetler Birliği'nin çöküşünün ardından uluslararası alandaki komünist ağırlık Maoculuğa kaymıştır. Kuzey Kore ve Vietnam'da hala Maocu ideolojiyle yöneten komünist kadrolar iktidardadır. Bundan da önemlisi, bugün dünyanın çeşitli ülkelerinde Maoculuğu benimseyen ve Mao stili gerilla savaşlarıyla kan döken terör örgütleri bulunmaktadır. Farklı ülkelerin Maocu örgütleri, "Maoist Internationalist Movement" (Maocu Enternasyonalist Hareket) adı verilen ortak bir örgütlenme içindedirler ve Avrupalı komünist partilerden büyük destek görmektedirler.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti resmi internet sitesinde yayınlanan bir analiz yazısında, uluslararası Maocu hareketten şöyle söz ediliyor:
Uluslararası Terör Araştırma Merkezleri'nin verilerine göre, Marxist-Leninist-Maocu terör örgütlerinin sayıları son yıllar içinde dikkat çekecek kadar artmıştır... Uluslararası Terörü izleyen kaynaklara göre, Maoizm'in, gerek söylem, gerekse eylemlerde yoğun bir faaliyet içerisinde bulunduğu gözleniyor. Acımasız, kanlı, Batı düşmanı ve anti-demokratik bir kafa yapısıyla sürdürülen bu evrensel hedefli faaliyette başı çeken örgüt ve grupların başında... Sri Lanka'da "Tamil Kaplanları", Peru'da "Aydınlık Yol", Kamboçya'da "Kızıl Khmerler" ve adlarını yeni duyurmaya başlayan Maocu terör örgütleri bulunmaktadır.
Maocu'ların hedefi, Mao ZEDUNG'un öğretilerini kan dökerek yaymak, ülkelerindeki demokratik rejimleri silahlı mücadele yoluyla yıkıp yerine bir Marxist-Leninist-Maoist devlet kurmaktır... Elbette ki bunun altında yatan asıl büyük hedef, Maoculuğu tüm dünyaya yaymaktır.
1996'da doğu ve batının Maocu terör örgütleri aynı yıl içinde iki kez biraraya geldiler ve aralarında ortak bir eylem politikası izleme konusunda karar aldılar... Amerika'da yapılan toplantıdan sonra alınan kararlar şöyleydi:
Faaliyette bulundukları ülkelerde parlamenter demokrasiyi yıkmak.
Hedeflerine ulaşmak için, yalnızca asker, polis ve devlet görevlilerine karşı değil; kendilerinden olmayan çocuk, genç, yaşlı, kadın, ayırmaksızın öldürmeye,
Merkeziyetçi ve tek idareye dayalı, insan haklarının hiçe sayılacağı bir yönetim kurmaya,
Marxizm-Leninizm-Maoizm ideolojisine bağlı bir dünya devrimi yaratmaya, ant içmişlerdi.
Amerika ve Hindistan'da yapılan toplantılarda alınan bir diğer önemli karar da "dünya devrimi"ne zemin hazırlayacak bir "Maoizm propagandası" merkezi kurmaktı. Maoist Internationalist Movement (MIM) adlı bu merkezin KANADA'da faaliyette bulunduğu sanılıyor. "Enternasyonalist Maocular" çizdikleri çerçeve içerisinde, hedef seçtikleri ülkelerdeki insanları kışkırtıcı ve isyana teşvik edici yayınlar hazırlayarak bunların dağıtılmaları için o ülkedeki yandaşlarına yolluyorlar.123
Somut bulgulara dayanan bu bilgiler, Maoizm'in uluslararası bir çalışma içinde olduğunu bir kez daha göstermektedir. İdeolojik kökleri Kızıl Çin'in kanlı diktatörüne uzanan uluslararası komünist ağ, dünya için büyük bir tehlike olmaya devam etmektedir.
Bu komünist ağın ülkemizde bir etki oluşturamaması ise, Türk Milleti'nin İslam'dan aldığı sağlam karakter ve inançtan kaynaklanmaktadır. Din, komünizmin önündeki en büyük engeldir ve ancak dine karşı samimi bir bağlılık yaşayan toplumlar komünizmin kışkırtmalarından ve aldatmacalarından sakınabilirler. Dindar Türk Milleti, komünizmi kendisine benimsetmek için yapılan tüm çabaları boşa çıkarmış, Atatürk'ün "komünizm Türk Dünyası'nın en büyük tehlikesidir, her gördüğü yerde ezilmelidir"124 sözünün de gereği olarak, komünizme ve diyalektik materyalist felsefeye hiçbir zaman itibar etmemiştir. Türk Milleti, bu sağlam karakter yapısıyla, 21. yüzyılda tüm dünyada materyalizme karşı verilen mücadelenin öncüsü olacaktır.
SONUÇ Komünizm hala yaşamaktadır. Hem de uzağımızda değil, yanıbaşımızda. Doğu Avrupa'nın büyük bölümünde ve hatta bazı Batı Avrupa ülkelerinde komünist veya sosyalist partilerin iktidara gelmesi zor değildir. İktidara gelecek bu partilerin, eğer uygun sosyal şartlar oluşursa -Almanya'da 1933'te seçimle iktidara gelen ama ardından bir diktatörlük kuran faşist Nazilerle benzer şekilde- kalıcı bir komünist rejim tesis etmeleri de olasıdır. Rusya, komünizden faşizme ve vahşi kapitalizme doğru bir savrulma yaşamıştır, ancak bu ideolojiler arasındaki ince sınır nedeniyle yeni bir sosyal hareket sonucunda tekrar komünizme dönebilir. Çin zaten hala Mao'nun fikirlerini yegane doğru olarak görmektedir. Halen komünist olan Küba, Kuzey Kore ve Vietnam'da da komünizmin etkisi açıktır.
Günümüzde komünizm "bir ileri iki geri taktiği"ni uygulamaya sokmuş ve geri adım atmıştır. Bu nedenle çeşitli ülkelerde farklı isimler altında faaliyetlerini sürdürmekte, komünist tehlikenin dünyada bulunmadığı imajı vermektedir. Ancak komünizm, diyalektik materyalizmin "çatışma" iddiası ile, tüm insanlık için her şartta sonu gelmez bir "kan dökme kuyusu"dur. Hangi görünüm veya isim altında olursa olsun, diyalektik çatışmayı tarihin vazgeçilmez bir kanunu olarak gördüğü için, insanlara zulüm ve beladan başka bir şey getirmesi mümkün değildir.
Bu tehlikeye karşı alınması gereken tedbir ise, tehlikeyi üreten bataklığın kurutulmasıdır. Yoksa tek tek sivrisineklerle yani komünizm taraftarları ile mücadele etmek, komünist bataklığın kurutulması için yeterli olmayacaktır. Bataklık kurutulmadığı sürece, sivrisinekler gittikçe artan bir hızla üremeye devam edeceklerdir.
O halde bu bataklığı kurutmanın yolu nedir?
Marxistler'in, Marxist-Leninistlerin, Maocuların veya bir başka komünizm versiyonunun -ve hatta faşizmin- ortak dayanağı, Darwin'in evrim teorisidir. Önceki bölümlerde incelemiştik: Bu teori, Marx'ın ifadesiyle komünizmin "doğa bilimleri açısından temeli"dir. Engels diyalektik materyalist öğreti açısından Darwin'i Marx'la eşdeğer görmüştür. Lenin ve Trotsky Darwin'den etkilenmişler, Stalin genç bir din adamı iken Darwin'i okuduğu için ateist olmuştur. Mao'nun ve Çin komünizminin entelektüel temelleri tamamen Darwinizm'de gizlidir. 1968'de dünyayı sarsan Marxist öğrenci hareketinin lideri Herbert Marcuse de yine Darwinizm'den ve özellikle Darwin'in "uygun olanların hayatta kalması" fikrinden etkilenmiş bir ideologtur.125 Darwinizm'i kendisine rehber eden sosyalistler sıralandığında; Karl Kautsky ve Eduard Bernstein gibi revizyonist Marxistler ve İngiliz solunun kaynağı sayılan ünlü "Fabian Society"nin kurucuları gibi geniş bir yelpaze çıkmaktadır. 126
Darwinizm olmadan komünizm de var olamaz. Dolayısıyla, 20. yüzyılda 100 milyondan fazla insanın canına mal olan ve hala alttan alta örgütlenme ve güçlenme çabası içinde olan komünizmin tek gerçek panzehiri, Darwinizm'in bilimsel ve fikri alanda çürütülmesidir. Darwinizm'in bilimsel yönden tamamen çökmüş bir teori olduğu, canlıların evrimle var olmadıkları, Allah tarafından kusursuzca yaratıldıkları ortaya konduğunda, geriye ne Marx, ne Lenin, ne Mao, ne de duvarlarına bunların posterlerini asarak kan döken veya dökmeye hazırlanan militanlar kalacaktır.
Darwinizm aldatmacasının ortadan kalkması, komünizm gibi "kan dökme kuyularını" yok ederken, bir yandan da insanların gerçek Yaratıcıları ve Rableri olan Allah'a dönmelerine ve O'nun öğrettiği ahlaka göre yaşamalarına vesile olacaktır. Ve bu sayede, aşağıdaki Kuran ayetinde emredildiği gibi, insanlar topluca barış ve güvenliğe kavuşacaklardır: Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208) |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder